Çanakkale Gezisi 100.yıl

Çanakkale gezisine çıkmadan önce internette biraz araştırma yaptım ve doğru düzgün bir gezi yazısı bulamadım olanlarda da gerekli bilgileri bulamadım o yüzden oturdum bilgisayarın başına benim gibi araştırma yapacaklar için bir iki işe yarar bilgi yazmaya karar verdim inşallah işinize yarar:) İşe yarar bilgilerin yanında da bolca yazmışım upuzun bir yazı olmuş ama yeni oluşuma verin artık.


Havaalanına öğleden sonra saat iki buçuk gibi iniş yaptık. Havaalanı içinde bekleyen otobüse Cumhuriyet Meydanına gitmek istediğimizi söyledik son durak orasıymış. 15-20 dakika sonra son durakta indik. Trafik olmaması ne güzel:).

Otel:

Biz Cumhuriyet Meydanındaki Otel Artur'dan yer ayırttık. gidene kadar sadece elimizde internette ki fotoğraflar vardı  yanı iyi çıkıp çıkmayacağını bilmiyorduk neyse ki  şansımıza otelimiz güzel, temiz çıktı. Çalışanlar güler yüzlü odalar temiz ve ferah, açık büfe kahvaltısı da güzeldi.
Ama en önemlisi yeri çok güzeldi. Kordonun hemen orada ve her yere yakındı; feribot iskelesi, saat kulesi, aynalı çarşı, sahil kenarı, Nusrat Mayın Gemisi,...

İlk Gün:

Otele yerleştikten sonra merkezde turlamaya karar verdik. Öncelikle saat kulesini görmeye karar verdik zaten direk karşımızdaydı. Saat kulesi Sultan II. Abdülhamit döneminde yapılmış. Fazla tarihi bilgi vermeyeceğim benim amacım daha çok ne nerdedir nasıl gidilir onları yazmak çünkü bir Allah'ın kulu bunları yazmamış.
Neyse saat kulesinden sonra sokaklarda yürümeye devam ettik . Özellikle Çanakkale'nin ünlü peynir helvacıları bu sokaklarda her yerde. Ben en çok Çarşı Caddesini sevdim . Caddenin başında Kahve Rengi adlı çok şirin bir kafe var. Cadde boyunca yerel esnaf minik kafeler ve bankaların şubeleri var. Daha da ilerleyince karşınıza Aynalı Çarşı çıkıyor. II. Abdülhamit zamanında yaptırılmış. Mısır Çarşı'sının minyatürü şeklinde. İçinde yerel esnafın sattığı baharat, kumaş ve çeşitli hediyelik eşyalar var. Çarşı Caddesinden geri sahile yürüyüp sol tarafa dönerseniz Deniz Müzesi ve Nusrat Mayın Gemisi ve Çimenlik Kalesi sağ tarafta ise yine feribot iskelesi ve kordon boyu var. İlk gün etrafı keşfetmek istediğimiz için Kordon boyu yürümeye karar verdik.

Kordon'da yürürken karşımıza ilk Truva Atı çıktı. Bu maket Truva Filminde kullanıldıktan sonra şehre armağan edilmiş. Yanında Truva şehrinin maketi ve güneş saati var. İlerlemeye devam edince Piri Reis'i büstü ve haritası karşınıza çıkıyor. Tam önündeki bina Piri Reis Müzeisymiş ancak biz gittiğimizde kapalıydı. Yürüyerek sahilin sonundaki çay bahçesine kadar gittik. Kendimize iki hamburger söyledik ama içinde ne idüğü belirsiz beyaz et olan iki hamburger geldi . Tadından da anlamadık tavuk mu hindi miydi ama aç karna gömdük direk. Denizi izleyerek huzur bulmuşken birden üstümeze su gelmeye başladı herkes aa yağmur mu derken anladık ki yandaki caminin minaresini yıkıyorlarmış daha fazla ıslanmadan kalktık.

Feribot iskelesinin oraya geri döndüğümüzde girişte bir sürü turun standı ile karşılaşıyorsunuz.  Bilgi almak yarınki programı belirlemek için bir kaçı ile konuştuk broşür aldık. Bir kere her gün şehitlik turu var ondan yana korkunuz olmasın ama bizim gibi Assos ve Truva turu istiyorsunuz şansınıza küsün talep azlığından dolayı yapmıyorlar. Truva turu İngilizce olarak varmış ama 85liraydı. Konuştuğumuz tur görevlisi o kadar para vereceğinize kendi imkanlarınızla gidin daha iyi deyince vazgeçtik. Sonuç ikinci günün planı Şehitlik Turu oldu.

İkinci Gün: Şehitlik turu

İskele boyunca olan turlardan broşürleri almıştık ya rastgele bir tanesini seçtik (RSL Tour)  ve kayıt yaptırdık. Sabah saat dokuzda iskele önünde  beklemeye başladık. Rehberimiz sandığım bir bayan bizi alarak feribota bindirdi. Elinde rengarenk bir çubuk beni takip edin diyen sevgi kelebeği bir kadın dedim yandık bununla geçecekse bütün gün. Neyse ki karşı kıyıya vardığımızda rehberimiz olacak kişinin başkası olduğunu gördüm. Rehberimiz Ahmet Bey gerçekten iyiydi, anlatımı eğlenceli, sohbet eder gibiydi. Kendimizi tarih dersinde hissetmedik. Feribottan inip otobüse bindik ve hemen beş dakika sonra Namazgah Tabyasında indik. aslında Kilitbahir Kalesini de gezmemiz lazımdı ancak 3-4 senedir tadilatta olduğu için gezemedik. Namazgah Tabyasında bir sürü kum tepesi vardı bu kum tepeleri gelen bombaların patlama etkisini azaltıyormuş. bomba sert bir zemine geldiğinde daha yıkıcı oluyormuş. Namazgah Tabyasının içinde savaştan kalma çeşitli silahlar, fotoğraflar var, bir de sekiz dakikalık bir sunum vardı savaş hakkında. Ama en ilgi çekici olan çarpışmış iki merminin olmasıydı. bu milyonda bir olasılığı olan bir olaymış ama Çanakale Savaşı'nda metre kareye 5bin mermi düştüğü için bu olay gerçekleşmiş. Namazgah Tabyasından çıkarak Mecidiye Tabya'sına geçtik. Buranın en önemli özelliği Seyit Onbaşı'nın top mermisini taşıdığı yer olması. Olayı canlandıran bir heykelde var. Burdan Şahindere sargı yerine gittik ve tur rehberimiz bize yaralıların tedavisinn imkansızlıklar içinde nasıl yapılmaya çalışıldığına dair olaylar anlattı.
Turun devamında Çanakkale Şehitler Abidesine geldik anıt mezarların taş kısmında bir çok şehidin isimleri yazıyordu anıtın en ucunda köşesinden bakıldığında mehmetçiğin M harfini alcak şekilde görünen abide bulunuyor. Biz bu anıtları diğer devletler kendi anıtlarını yaptıktan sonra yapmışız ama ülke savaştan yeni çıkmıştı ve zayıf haldeydi durum gayet anlaşılır gene de hakkını vererek yapmışız. Buraların yerleşimden uzak olması da acayip sessiz bir hale getirmiş yarımadayı bu da bence şehitlerimize olan saygı göstergesi olmuş bir nevi.

Turun ilk yarısını bitirdik Eceabat merkezde yemeğimizi yedik terastan deniz manzaramızı izleyerek kahvelerimizi içtik ve yola çıktık. Sonra ki durağımız 57. Alay Şehitliğiydi. Burada en çok üzüldüğüm en yaşlı Çanakkale Gazisi Hüseyin Kaçmaz'ın hikayesi oldu (şehitliğin girişinde torunu ile heykeli var.) Çanakkale Savaşı yaşandığında Eceabat çok çorak bir yermiş ağaçlar yokmuş savaştan sonra etraf ormanla kaplanmaya başlayınca Çanakkale Gazisi Hüseyin Kaçmaz bu ağaçları arkadaşlarının kefenleri olarak görmüş ancak yangın çıkıp buralar yandığında üzüntüden kendisi vefat etmiş:(.

Şehitlik turunun geri kalanında Conk Bayırı, Büyük Anafartalar Şehitliği ve Bigalı Köyü'nde Atatürk'in kaldığı evi ziyaret ettik. Bu arada  buralarda yaşayan insanların çoğunun geçim kaynağı sattıkları turistik eşyalarmış imkanınız varsa almanızı tavsiye ederim zaten herşey 3-5 lira. Bu köyde ayrıca minik bir müze vardı girişi 1 liraydı savaş zamanı köylülerin kullandıkları eşyalar ve kıyafetler sergileniyordu oraya da uğramanızı tavsiye ederim. Turu bitirince feribot iskelesine gittik ve Çanakkale Merkeze döndük. 

Üçüncü Gün: Bozcaada
 Bugüne Bozcada gezisini şıkıştırdık. bizim gibi merkez iskeleden gitmek istiyorsanız gidiş dönüş bir kere haberiniz olsun sabah 8- akşam 8'di sanırım Gestaş'ın internet sitesinde vardı saatleri. Zaten bizim gibi bir günde gezmek istiyorsanız fazlasıyla yetiyor otele döndüğünüzde deli gibi uyuyorsunuz :D. Deniz otobüsü ile adaya varınca ilk işimizi kaleyi gezmek oldu şimden uyarayım aşırı rüzgar var. Ama manzara harika adamlar kaleyi kurcakları yeri biliyorlarmış. Her yerinde fotoğraf çektik sanırım. En yüksek kulesine çıkan merdiven biraz sakat yalnız ben inerken bir kaç basamağı oturarak indim valla bir dengeyi kaybetsen direk ölürdüm gülmeyin! İçinde bir kaç tarihi eser var keşke insanlarımız bunlara saygılı olsalar biraz daha ne zaman o duyarlılık seviyesine ulaşacağız merak ediyorum:(. Kaleyi gezdikten sonra sabah kahvemizi içmek için Aki Cafe& Store adlı bir yere oturduk bence kahvesi kötüydü ama kafein ihtiyacım had safhada olduğu için umarsamadım ama mağazası çok güzeldi!!! İçinde o kadar tatlı hediyelik eşyalar vardı ki hepsini almak istedim. Kahve molamız bitince kendimizi ünlü Bozcada sokaklarına vurduk zaten evler o kadar güzel ki adım başı fotoğraf çekiyorsunuz o yüzden benim yaptığım akılsızlığı yapmayın sırt çantası ve bol şarjla gidin.

Sokakları gezdikten sonra deniz otobüsünden indiğimiz iskelenin oraya döndük çünkü Ayazma Plajına nasıl gideceğimize dair hiç bir fikrimiz yoktu (sağolsun internette şuraya gidin buraya gidin diyen bir kişi bile nasılını yazmamış neyse) Buradaki turist danışmadan azıcık ileriden dolmuşların kalktığını öğrendik ve ilk dolmuşa bindik. Yolculuk kısa sürüyor ama bayağ sarsıcıydı bütün taşların üstünden özellikle geçtik bütün çukurlara girdik sanırım. Bu arada bikininiz mayonuz her neyiniz varsa içinize giyip gidin çünkü süpriz o tıklım tıkış plajda bir tane soyunma kabini yok. Dolmuştan inip plaja adımızı attık ve kaldık çünkü ben ömrü hayatımda bu kadar kalabalık plaja gitmemişim iyi ki de gitmemişim kendimize bir yer bulduk suyun 200 cm uzağında ve suya girmeye kalktık. İlkinde giremedik tabi yok böyle bir soğuk. Su buz olacakmışta insanlara aciyip olmamış sanki. 3. denememde girebildim ona da ne kadar girmek denirse su zaten derinleşmiyor boyu geçmek için biraz açılmak lazım ama zaten dubalarla çevrili olduğu için çok da gidemiyorsunuz. Bir de ben Antalya'da denize girmiş insanım ve minnacık coğrafya bilgimle Akdeniz Ege Denizi'nden tuzlu değil miydi yok valla denedim ben hiç Akdeniz'den çıktıktan sonra ağzımda bir kaşık tuz yutmuşum gibi bir tat hatırlamıyorum üstümüze de kuruyunca saçlarımız ağarmış gibi oldu tuzdan. Tahmin etmiş olduğunuz gibi duş bulamadı plajda:).

Plajdan geri dönüp gözümüze güzel gelen bir restoranda yemeğimizi yedik dinlendik huzur bulduk. Sonra da ada halkının açtığı pazarda gezmeye başladık. Valla benim gözüm döndü gördüğüm her şeyden bir örnek aldık :D. Bir daha mı gelcem buraya deyip saldım kendimi sonra yorulup oradaki çay bahçesinde oturup etrafı izledik. Dinlenince her yerde ünlü ada dondurması yazısını görmemizden dolayı Çiçek Pastanesi'ne oturup dondurmamızı yedik bence merkezde bir pastane var zaten görünce anlarsanız hep kuyruk önü hiç bitmiyor o kuyruk günün hangi saati olursa olsun hah işte oranın dondurması çok daha güzeldi. Bir de Eski Kahve'de oturup Türk kahvemizi için Bozcaada gezimizi sonlandırdık.

Dördüncü Gün: Assos

En zor gittiğimiz yer Assos oldu açık ara. Önce Merkezden otobüse binip otobüs garına gittik. Orada Assos'a giden minibüs tadında bir araba vardı binip kalkışı bekledik ücret yanlış hatırlamıyorsam 12 lira filandı. Neyse bir şoförümüz var amca biraz şiveli konuşuyor bir de hayattan bıkmış bir hali var sesi acayip kısıktı anla anlayabilirsen . Çıktık yola araçta iki kişiyiz bir de amca var ve yol git git bitmiyor. Adamı tanımıyoz etmiyoz başka yere götürse anlamayız bile yollar desen ıssız hiç bir şey yok. Neyse git git biz sonunda öğlen gibi Ayvacık otogara vardık ve yarım saat tekrar aynı arabanın Assos'a hareket etmesini bekledik neyse ki bu sefer bir adam daha bindi bizle o şoförle muhabbet etti bizde yol manzarasının keyfini çıkardık en sonunda biraz yol tırmanıp Behramkale'te vardık. Meğersem herkesler buradaymış her taraf insan kaynıyor ilk bir şaşaladık nerrdeyiz nereye gideceğiz diye ve sonunda yolları tırmana tırmana Athena Tapınağı'na vardık. Yani cidden daha yükseğe yapmadınız mı arabanız yok bir şeyiniz yok liman desen taaa aşağıda derdiniz ne demek istiyor insan ama :/. Tapınaktan geriye ne yazık ki çok bir şey kalmamış olması gerektiğini halini gösteren küçük bir maket yapmışlar ama gene manzara muazzamdı . Karşıda gözüken Yunan adaları vardı. Tapınak resimlerini çektikten sonra yine sokaklardan aşağı doğru yerlilerin kurduğu tezgahlara baka baka indik tabi sadece bakmadık gene bilumum hediyelik aldık. Ama bir iki satıcıdan da sitem yedik bizden de alın diye :D. Acıkınca Panorama Restoran'a oturduk cidden adı boşuna değil panoramik olarak güzel bir deniz manzarası bekliyor sizi. Avcı böreği söyledik ne olduğunu bilmeden krepin içine kaşar koyup kapatmışlar onuda galeta ununda kızartmışlar. Tadı güzeldi ama çok doyurucu değil iki tane yemek lazım doymak için. Tekrar sokaklarda aşağı inerken tezgahlardan birinden soğuk karadut suyu aldık bardağı bir lira tadı çok güzeldi bir de o yakıcı sıcakta cidden serinletiyor. Bir çay ocağı gibi bir yerde oturup çay içelim dedik isim vermiyorum ama her yerine çok ünlüyüz filan yazmışlar bir dövmedikleri kaldı zaten bayağ bir süre ilgilenmediler önlerini kesip bize çay verin demek zorunda kaldık. Hesap isterken de canımız çıkmasın diye çayı getirdiğinde ne kadar çaylar dedik kalkarken ödersiniz deyip gittiler hadi canım biz düşünmedik onu!!!. Tesadüf oturduğumuz yerde bir adam Antik Liman'a gitmek isteyenler diye bağırınca hesabı zorla ödeyip kalktık. meğersem kendisi bir tur rehberiymiş kendi turu için dolmuş çağırdı biz de onlara katıldık ayakta gitmek zorunda kaldık ama yol kısa olduğu için sıkıntı değildi, sıkıntı her virajda şoförün muhteşem sürüsü sayesinde uçurumdan aşağı bakıp öleceğiz diye tırsmam oldu neyse ki ölmedik ve Antik Liman'a vardık. Her taraf eski tarihi taş bina ama üzücü tarafı hepsi de oteldi. Tur rehberinin söylediğine göre buranın da dondurması ünlüymüş ödül filan almış cidden ödülü de haketmiş bal bademli dondurması efsaneydi hemen deniz kenarında sağda bir dondurmacı zaten iner inmez azıcık ileride ilk onu görüyorsunuz. Antik Liman minicik bir yer zaten her yeri oteller işgal etmiş sahil kenarına masa atmışlar yüzülecek yerlerde onların şezlongları var. Kesinlikle gene bikini, mayoları içinize giyin gidin deniz tertemiz çok güzeldi, su gene buz gibiydi ama olsun. Biraz takılıp oyalandıktan sonra dolmuştan indiğimiz yerde bir çaycı vardı ona gittik bir baktık bizi Assos'a götüren şoför bir arkadaşıyla oturuyor adamla ahbap olduk tabi artık. Neyse bu sefer kendisi değil arkadaşı kullandı arabayı yine önce Ayvacık Otogara orada bir saat bekleyip Çanakkale Otogara'a döndük. Tekrar otobüs ile de merkeze dönüp kendimizi odamıza attık açık ara en yorucu gün oldu.
Beşinci Gün:
Aslında bugün Truva'yı gezmeyi planlıyorduk ama tekrar o yolu gitmeyi gözümüz yemedi zaten sahilde bir Turva atı var o bize yeter dedik. Onun yerine Kordon'da bulunan Deniz Müzesi ve Nusrat Mayın Gemisi'ni gezdik. Gemiyi gezdik dediysem tam olarak kendimiz gezmedik bir denizci önce bizi sunum odasına götürdü. Haritalı bir ekran üzerinde Çanakkale Savaşı'nı izledik. Çok güzel yapmışlar ardından bizi alt katta geminin içini gezdirdiler en sonda mayınların nasıl çalıştığı hakkında bilgilendirdiler çok da güzel oluyor kendimiz boş boş etrafa bakmamızdansa bilen birinin gezdirmesi daha güzel oldu. Günün geri kalanında gezdik ben kitap aldım kafelerde oturduk ve gezimizi bitirdik.
Önemli Not: Havaalanından dönerken hangi otobüsle döndüğünüze dikkat edin numarasına çünkü geri giderken lazım oluyor halktan kimse otobüsün nerden kalktığını bile bilmiyor hepsi farklı bir şey diyor. Ve bizi havaalanı kavşağında indircem diyen şoföre güvendik havaalanını yakın sanıp binmedik taksiye filan yarım saat yürüdük bavullarla o yüzden ya otobüs numarasına dikkat ya da taksiye binin havaalanı kavşağı havaalanına bayağ uzak :)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Friends

Öylesine

Kim ki Bu TED